Bu maçın benim gördüğüm kadarıyla bu sezon daha önce oynayıp kaybettiğimiz maçlardan çok bir farkı yoktu. Ilk 13 dakikada 6 şut çekti rakip. İlk 20 dakikayı da gayet iyi oynadılar. Belki o 20 dakikayı 0-0'a geçiştirebilsek ibre bize dönecekti. Belki de puan kapısını aralayacaktı. Olmadı. Galatasaray maçında olduğu gibi çok erken bir gol ile maça kafadan 1-0 yenik başladık. Aslında golden hemen sonra Holosko ile skoru eşitleyebilirdik, o da olmadı.
İlk yarı 1-0 bitti, ikinci yarıya da iyi başladık. Tam beraberlik için ümitlenebileceğimiz dakikalarda ikinci golü yiyip, yine Galatasaray maçındaki gibi oyundan düştük. Tek fark, bugün maç kafaca bittikten sonra son dakikada da olsa golü bulanın biz olmamız. Skorda haliyle 3-0 değil, 2-1 oldu.
Bu takımın bu hale gelmesinde, kulübün genel olarak binbir sorun ile boğuşmasında tek sebep yönetim. Bu yüzden bu sefer teknik direktör değil, ilk önce yönetim gitsin istiyorum. Bunun için Ocak'a kadar Mustafa Denizli'nin saçma sapan kadro seçimlerine, mantıksız oyuncu değişikliklerine ve son günlerde türeyen çok bilmiş tavırlarına katlanmak lazım...
Bir şey daha var. Allah rızası için şu formayı bir süre giymeyelim. 9 maçın 7'sinde üzerimizde o formayı görmek bıkkınlık verdi. Neden mi ? Çünkü o 7 maçın hiç birini kazanamadık...
11 günlük hasret nihayet son buluyor. Yarın akşam Moskova'da kritik bir maça çıkıyoruz. Ligdeki kötü gidişat nedeniyle bize bu sezonun kalanı için öncelik dahi değiştirtebilecek bir karşılaşma arefesindeyiz. Deplasmanda bu kadar kazanabileceğimize inandığımız/ihtimal verdiğimiz bir Şampiyonlar Ligi maçına 1-2 kez çıktık herhalde. Benim bu tanıma sokabileceğim iki maç var; Göteborg ve Sparta Prag deplasmanları. Ancak rakibin de ligdeki konumu ve genel form durumu itibariyle belki de en uygun maçı yarın oynayacağız.
Biraz da istatistiklerle süsleyelim yazıyı;
Maçta olanı biteni biraz hatırlayalım; İlk maçı İnönü'de 3-0 kazanmışız. Ancak yakın geçmişte Avrupa Kupaları'nda bazı şanssızlıklar görüp geçirmişiz, haliyle az da olsa tedirginiz. Nouma'nın golü ile ilk yarının ortalarında öne geçiyoruz. Rakibin artık 5 gol atması gerekiyor bizi eleyebilmek için. 1 tane atıyorlar da, ancak daha sonra Nihat'ın harika golü ve Tayfur'un son dakikalarda gelen golü ile skoru 1-3 yapıyor ve rahat şekilde Şampiyonlar Ligi gruplarına kalıyoruz...
O gün takımımızda bulunan ve sahaya ilk 11'de çıkan 3 oyuncu, yarın da Moskova'da görev için hazır olacaklar. Nihat ve İbrahim Üzülmez görev verilirse sahada, Tayfur Havutçu ise yedek kulübesinde olacak.
Evet, çekirge bugün zıplayamadı. Zıplayamadı ama zıplamasına ramak kalmıştı. Takımımız bugün de ilk 30 dakikayı çok iyi geçirdikten sonra son periyotta duraksadı ve az kalsın elindeki maçı kaybedecekti. Coach'umuz Burak Bıyıktay'da bu soruna dikkat çekmişti dün verdiği röportajda. 25-30 dakika iyi oynadığımız, ancak bunu 40 dakikaya yaymamız gerektiğinden bahsetmişti. Bugün de onu haklı çıkaran bir performans ortaya koymuşuz.
Tüm bu olumsuzlukların aksine, takımın bu tür son dakikalara kalan maçları lig başlamadan bolca oynaması güzel. 3 gündür bu durumu yaşıyoruz. İlla ki dersler de çıkarmısızdır kendimize göre. Ayrıca ne olursa olsun bu ligin ilk 5'ine direkt yazılabilecek bir takımı ligin başlamasına 2-3 hafta kala yenmek sevindirici. Hele bir de oyunumuzu maçın tamamına yayabilirsek her şey bizim adımıza çok daha güzel olacak...
Dün ilk yarısını 10 sayı önde kapadığımız maçta Lokomotiv Rostov'a yenildikten sonra, bugün de ilk yarısını 41-49 önde kapadığımız, son çeyreğine 63-72 önde girdiğimiz ve bitime 7 dakika kala 65-76 önde olduğumuz, maçta Mersin BŞB'ne 92-89 mağlup olduk.
İstatistikler
Maçın ilk yarısının bir bölümünü takip edebildim skor olarak. İki takım da 2-3 sayılık farklarla öne geçiyor, hemen ardından maç dengeleniyordu. Ancak ikinci yarının sonunu daha iyi oynayan Takımımız, ilk yarıyı 51-41 önde kapamış.
İstatistikler
Yarın başlayacak turnuva 3 gün sürecek. 4 takım birbirleriyle maçlar yapıp, 3 gün sonunda sıralamayı oluşturacaklar. 
Finaldeki rakip Makedonya'daki grup elemelerinde 3-1 mağlup olduğumuz Sırp takımı VC Klek'ti. Ancak sonuç bu kez onların umduğu gibi olmadı. İlk seti 25-18'lik sonuç ile alan Sırp takımı, maçın kalan kısmında tamamen yerli oyuncularımızdan oluşan takımımızla baş edemedi. İkinci ve üçüncü setleri 25-20 alarak durumu 2-1 yaptık. Dördüncü seti ise özellikle ikinci teknik moladan sonra oynadığımız iyi oyun ile 25-17 kazandık ve maçtan 3-1 galip ayrıldık.
Takımımız böylece üst üste 2.kez Balkan Şampiyonu oldu. Oyuncularımıza ve teknik heyetimize sonsuz teşekkürler. Sizlerle gurur duyuyoruz!
Balkan Kupası'ndaki maçlarımız:
Yeni sezon fikstürü çekilirken taraftarımızın en çok beklediği maçlardan biriydi Kayserispor maçı. Hatta ilk oynayacağımız maç seyircisiz olacağı için ilk 2 haftada karşılaşmayı da istemiyorduk. Geçen süreçte yazın yaşananlar bir nebze unutulmuş olsa da, yarın eğer gelirse Recep Mamur, ki sanmıyorum, ve Süleyman Hurma illa ki tepkilerden nasiplerini alacaklar. Bu iki cambaz her türlü tepkiyi haketti. Umarım hakettikleri (!) gibi karşılanır, 90 dakika öncesinde, süresince ve sonrasında bir dakika dahi rahat edemeden stadımızı terkederler.
Biraz da rakamlardan bahsedelim;
İkinci güzel haber ise Antalya'dan geldi. Rixos Cup final mücadelesinde Alman ekibi Bremerhaven ile karşılaşan Erkek Takımımız, ilk yarıyı 42-36 önde kapadı. Üçüncü periyotta rakibinin üst üste bulduğu sayılara bir türlü çare bulamayan takımımız, son periyota 55-62 yenik girdi. Ancak son periyotta toparlanan ve Chatman'ın üstün oyunuyla hücumda bir anda coşan takımımız, son periyotta 33 sayı atıp, rakibinden sadece 9 sayı yedi ve maçı 88-71 kazandı. 

Bu arada A2 Ligi fikstürümüze bakmak için resmi sitemize girdim. Girmeseymişim keşke. Hale bakar mısınız. Rakiplerimizin ismi büyük, bizim ise küçük yazılmış. Nasıl bir dikkatsizliktir anlamak mümkün değil. Yazık...
Şampiyonlar Ligi'ne dair iki kaidemiz bozulmadı. 5.kez gruplardaki ilk maçımızı kaybettik. İnönü'de 6.kez gol atamadığımız maçı kazanamadık, 5.kez puan çıkartamadık. Peki bugün maç 0-0 bitseydi bundan rahatsız olacak mıydık? Hayır. 1 puan ile başlamak, hele ki rakip Manchester United ise "ekstra puan" dahi sayılabilir. Buna bir de bugün puan kaybı yaptığı için 2. ve 3.haftada Wolfsburg ve Cska Moskova'yı evinde iyice zorlayacak ve muhtemelen yenecek bir Manchester United'ı eklersek, 1 puan altın değerinde bile olabilirdi.
Bu maçı sadece "bu maç" olarak da düşünmemek lazım. 3 gün önce oynanan derbide 3-0 yenilmiş bir takımın taraftarı olarak insan düşünmeden edemiyor; Bugün kü kadro ile ASY'ne çıksaydık sonuç 3-0 mı olurdu? Bence olmazdı. Nobre-Nihat değişikliği nihayet görülmüş, Yusuf yerine Holosko geçmiş, Rüştü'nün yerini Hakan almış. Tam da 3 gün once yapılması gerekenler bunlar değil miydi? Bence öyleydi.
Bu tip önemli maçlarda 70'ten sonra yenilen gol ile mağlup olunduğunda, insan ezilerek yenildiğinde çektiği acıdan daha fazlasını çekiyor. Porto maçı bir, bu maç iki. Liste daha uzamaz inşallah... Yine de canımız sağolsun, ne yapalım...
Maçın İnönü'de olması en büyük avantajımız. Evimizde oynadığımız maçlardaki istatistiğimiz, deplasmandaki maçlarımıza göre oldukça iyi. İstanbul'da oynanan 11 grup maçında 6 galibiyet 1 beraberlik 4 mağlubiyetimiz var. 12 gol atıp, 10 gol yemişiz. Diğer yandan, İnönü'deki maçların bizim açımızdan ciddi bir de açıklaması var; Gol attığımız tüm karşılaşmaları kazanmışız. Gol atamadığımız 5 maçtan 4'ünde yenilmişiz, bir Leeds United beraberliği var. Demek ki gol attık mı kazanılan moral ile daha dirençli bir futbol ortaya koyuyoruz.
Bu maçın bir diğer önemli yanı ise son 2 yılın finalisti ile oynayacağımız için göz önünde olacak olmamız. En basitinden Kanada'da bile canlı yayınlanacak maçımız. Bu yüzden iki kat önemli bir maç bu. Hem tribün, hem futbol olarak kendimizi bir kez gösterme şansımız var tüm Avrupa'ya.

Mustafa Hocam, sıkıldık her derbide yaptığın saçma kadro seçimlerinden. Lütfen farkınavar artık. Galibiyete ulaşabilmek için illa şapkadan tavşan çıkarmaya gerek yok. Bildiğimiz gibi oynayalım, yenileceksek öyle yenilelim. İlk 11'deki Fink-Ekrem değişikliği mesela. Nedir bunun amacı? Yabancı kısıtlaması diyeceğim, diyemiyorum. 4 yabancı ile çıktık sahaya. Nihat yine tek forvet. Orta yapsan yapamazsın, uzun top atsan atamazsın. Oraları karıştıracak Nobre var elde, hem de Türk statüsünde ama yedek. Bobo 45 dakika oynuyor, Holosko 22 dakika sahada kalıyor.
Serdar Özkan'a kaçırdığı net pozisyonlara rağmen takımın en iyisi diyeceğim aklımın ucundan geçmezdi. Sezar'ın hakkı Sezar'a, ben beğendim kendisini bugün. Aslında takımı da beğendim maçın genelinde ama iyi oyuna puan vermiyorlar. Gol atacaksın, puan alacaksın. Biz 3 maçtır golu unuttuk. Hem de elde Bobo-Nobre-Holosko-Nihat-Batuhan varken. Ne tuhaf değil mi?
3-0 biten bir maçta hakemin skora etkisi ne olabilir ki? diyip geçmemek lazım. Resmen bir kırmızı kart, hem de skor 1-0'ken atlandı. Hakkımız olan olmayan her derbide hakem tarafından oyunun bir bölümünde doğranmak artık kabak tadı vermeye başladı. Her derbide aynı terane...
Son notlar Ferrari'ye ve tribüne. İlk maçta Olimpiyat'ta, Gaziantepspor maçında İnönü'de taraftarı alkışlıyordun takım içeri girmişken. Tribün ile kurmuş olduğun iletişim çok hoşuma gitmişti. Bugün farklı bir yönünü daha gösterdin bize. Sadece 2 hafta önce takıma katılmış Tabata'ya diklenen Mustafa Sarp'a haddini bildirirken gördük seni. Hem taraftara hem takım arkadaşına sahip çıktın ya, sevgimi de saygımı da kazandın be Ferrari...


Ve nihayet bugün bu tablo karşıma çıktı. Beklediğime değmiş. Salı günü Kanada saatiyle 14.30'dan itibaren İnönü'den canlı yayın var. Ne kadar mutlu oldum anlatamam. Özellikle maçın İnönü'de oluşu nedeniyle çok heyecanlıyım. Bu ilk İnönü tecrübesi olacak, toplamda ikinci. İlk Şampiyonlar Ligi maçımızın yayınlanması 8-0'lık maça denk gelmişti. Telafi etmek lazım.


